KUR'AN HARİTASI

 ANASAYFA  KUR'AN  KÖKLER  ETİMOLOJİ  İLETİŞİM 


KÖK KELİMELER DİZİNİ

    

Cim-Be-Lam      ج ب ل 

He (God) created him with an adaptation/disposition by nature. He compelled him against his will. He (or they) came/went/betook himself to the mountain. He (a digger) reached a hard place or stone in his digging. Big/thick/coarse/rough (human or a thing). Much/numerous. The lord/chief of a company of men. Any of the mountains of the earth that is big and long (also applied to a rocky tract. Any rocky evelation however little) A man who doesn't remove from his place/niggard. The serpent. The echo. A vice/fault/defect/blemish. Hardness of the earth/ground. A camel's hump. The origin of any created thing. A garment/piece of cloth good in respect of the thread and the weaving. Company of men/nation. Nature/natural/native/innate/original. Relating to mountain/mountains. Having a bad/ugly face. Applied to a man: Great/large/big in make like a mountain.

Kur'an'da bu kökten türetilmiş kelimeler toplamda 41 kez geçiyor.

Gövde(ler)

39 kez جَبَل
2 kez جِبِلَّة

işaretine tıklayarak ilgili ayetin alternatif meallerine ve içerdiği diğer kelimelerin köklerine gidebilirsiniz.


جَبَل
[HyperLink1] 2:260     جَبَلٍ     cebelin     dağın
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّ أَرِنِي كَيْفَ تُحْيِي الْمَوْتَىٰ ۖ قَالَ أَوَلَمْ تُؤْمِنْ ۖ قَالَ بَلَىٰ وَلَٰكِنْ لِيَطْمَئِنَّ قَلْبِي ۖ قَالَ فَخُذْ أَرْبَعَةً مِنَ الطَّيْرِ فَصُرْهُنَّ إِلَيْكَ ثُمَّ اجْعَلْ عَلَىٰ كُلِّ جَبَلٍ مِنْهُنَّ جُزْءًا ثُمَّ ادْعُهُنَّ يَأْتِينَكَ سَعْيًا ۚ وَاعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ

Ve iz kâle ibrâhîmu rabbî erinî keyfe tuhyil mevtâ kâle e ve lem tu’min kâle belâ ve lâkin li yatmainne kalbî kâle fe huz erbeaten minet tayri fe surhunne ileyke summec’al alâ kulli cebelin minhunne cuz’en summed’uhunne ye’tîneke sa’yâ(sa’yen), va’lem ennallâhe azîzun hakîm(hakîmun).

Hani İbrahim de şöyle yakarmıştı: "Rabb´im, göster bana, nasıl diriltiyorsun ölüleri?" "İnanmadın mı?" diye sordu. "İnandım, dedi, ancak kalbimin tatmin olması için..." Allah dedi ki: "Kuşlardan dört tane al, onları kendine ısındır, alıştır. Sonra her dağın üstüne onlardan bir parça koy. Sonra da onları çağır. Koşarak sana geleceklerdir. Bil ki Allah Azîz´dir, Hakîm´dir.
 


جَبَل
[HyperLink1] 7:74     الْجِبَالَ     l-cibāle     dağlarını
 
İsim         Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

وَاذْكُرُوا إِذْ جَعَلَكُمْ خُلَفَاءَ مِنْ بَعْدِ عَادٍ وَبَوَّأَكُمْ فِي الْأَرْضِ تَتَّخِذُونَ مِنْ سُهُولِهَا قُصُورًا وَتَنْحِتُونَ الْجِبَالَ بُيُوتًا ۖ فَاذْكُرُوا آلَاءَ اللَّهِ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ

Vezkurû iz cealekum hulefâe min ba´di âdin ve bevveekum fîl ardı tettehızûne min suhûlihâ kusûren ve tenhitûnel cibâle buyûten fezkurû âlâallâhi ve lâ ta´sev fîl ardı mufsidîn(mufsidîne).

"Hatırlayın ki, Allah sizi Ad´dan sonra halefler yaptı ve yeryüzünde sizi yerleştirdi. O´nun düzlüklerinde saraylar kuruyorsunuz, dağlarını yontup ev yapıyorsunuz. Artık Allah´ın nimetlerini anın da fesat çıkararak yeryüzünü berbat etmeyin."
 


جَبَل
[HyperLink1] 7:143     الْجَبَلِ     l-cebeli     dağa
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَلَمَّا جَاءَ مُوسَىٰ لِمِيقَاتِنَا وَكَلَّمَهُ رَبُّهُ قَالَ رَبِّ أَرِنِي أَنْظُرْ إِلَيْكَ ۚ قَالَ لَنْ تَرَانِي وَلَٰكِنِ انْظُرْ إِلَى الْجَبَلِ فَإِنِ اسْتَقَرَّ مَكَانَهُ فَسَوْفَ تَرَانِي ۚ فَلَمَّا تَجَلَّىٰ رَبُّهُ لِلْجَبَلِ جَعَلَهُ دَكًّا وَخَرَّ مُوسَىٰ صَعِقًا ۚ فَلَمَّا أَفَاقَ قَالَ سُبْحَانَكَ تُبْتُ إِلَيْكَ وَأَنَا أَوَّلُ الْمُؤْمِنِينَ

Ve lemmâ câe mûsâ li mîkâtinâ ve kellemehu rabbuhu kâle rabbi erinî enzur ileyk(ileyke), kâle len terânî ve lakininzur ilel cebeli fe inistekarre mekânehu fe sevfe terânî fe lemmâ tecellâ rabbuhu lil cebeli cealehu dekkan ve harra mûsâ saıkan, fe lemmâ efaka kâle subhâneke tubtu ileyke ve ene evvelul mu’minîn(mu’minîne).

Musa, bizimle sözleştiği yere gelip Rabbi de kendisiyle konuşunca şöyle konuştu: "Rabbim, göster bana kendini, göreyim seni." Dedi: "Asla göremezsin beni. Ama şu dağa bak. Eğer o yerinde durabilirse, sen de beni görebileceksin." Rabbi dağa tecelli edince onu parça parça etti. Ve Musa baygın vaziyette yere yığıldı. Kendine gelince şöyle yakardı: "Tespih ederim o yüce varlığını, tövbe edip sana yöneldim. İman edenlerin ilkiyim ben."
 


جَبَل
[HyperLink1] 7:143     لِلْجَبَلِ     lilcebeli     dağa
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim    
    

وَلَمَّا جَاءَ مُوسَىٰ لِمِيقَاتِنَا وَكَلَّمَهُ رَبُّهُ قَالَ رَبِّ أَرِنِي أَنْظُرْ إِلَيْكَ ۚ قَالَ لَنْ تَرَانِي وَلَٰكِنِ انْظُرْ إِلَى الْجَبَلِ فَإِنِ اسْتَقَرَّ مَكَانَهُ فَسَوْفَ تَرَانِي ۚ فَلَمَّا تَجَلَّىٰ رَبُّهُ لِلْجَبَلِ جَعَلَهُ دَكًّا وَخَرَّ مُوسَىٰ صَعِقًا ۚ فَلَمَّا أَفَاقَ قَالَ سُبْحَانَكَ تُبْتُ إِلَيْكَ وَأَنَا أَوَّلُ الْمُؤْمِنِينَ

Ve lemmâ câe mûsâ li mîkâtinâ ve kellemehu rabbuhu kâle rabbi erinî enzur ileyk(ileyke), kâle len terânî ve lakininzur ilel cebeli fe inistekarre mekânehu fe sevfe terânî fe lemmâ tecellâ rabbuhu lil cebeli cealehu dekkan ve harra mûsâ saıkan, fe lemmâ efaka kâle subhâneke tubtu ileyke ve ene evvelul mu’minîn(mu’minîne).

Musa, bizimle sözleştiği yere gelip Rabbi de kendisiyle konuşunca şöyle konuştu: "Rabbim, göster bana kendini, göreyim seni." Dedi: "Asla göremezsin beni. Ama şu dağa bak. Eğer o yerinde durabilirse, sen de beni görebileceksin." Rabbi dağa tecelli edince onu parça parça etti. Ve Musa baygın vaziyette yere yığıldı. Kendine gelince şöyle yakardı: "Tespih ederim o yüce varlığını, tövbe edip sana yöneldim. İman edenlerin ilkiyim ben."
 


جَبَل
[HyperLink1] 7:171     الْجَبَلَ     l-cebele     dağı
 
İsim         Eril    Mansûb İsim    
    

وَإِذْ نَتَقْنَا الْجَبَلَ فَوْقَهُمْ كَأَنَّهُ ظُلَّةٌ وَظَنُّوا أَنَّهُ وَاقِعٌ بِهِمْ خُذُوا مَا آتَيْنَاكُمْ بِقُوَّةٍ وَاذْكُرُوا مَا فِيهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ

Ve iz netaknel cebele fevkahum ke ennehu zulletun ve zannû ennehu vâkıun bihim, huzû mâ âteynâkum bi kuvvetin vezkurû mâ fîhi leallekum tettekûn(tettekûne).

Bir zaman, dağı tepelerine bir gölgelik gibi çekmiştik de onu üstlerine düşüyor sanmışlardı. "Size verdiğimizi kuvvetle tutun ve içindekini hatırınızdan çıkarmayın ki korunabilesiniz."
 


جَبَل
[HyperLink1] 11:42     كَالْجِبَالِ     kālcibāli     dağlar gibi
 
İsim         Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

وَهِيَ تَجْرِي بِهِمْ فِي مَوْجٍ كَالْجِبَالِ وَنَادَىٰ نُوحٌ ابْنَهُ وَكَانَ فِي مَعْزِلٍ يَا بُنَيَّ ارْكَبْ مَعَنَا وَلَا تَكُنْ مَعَ الْكَافِرِينَ

Ve hiye tecrî bihim fî mevcin kel cibâli ve nâdâ nûhunibnehu ve kâne fî ma´zilin yâ buneyyerkeb meanâ ve lâ tekun meal kâfirîn(kâfirîne).

Gemi onları, dağlar gibi dalgalar üstünden yürütüp götürüyordu. Nûh onlardan ayrı bir yerde duran oğluna seslendi: "Oğulcuğum, bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma."
 


جَبَل
[HyperLink1] 11:43     جَبَلٍ     cebelin     bir dağa
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

قَالَ سَآوِي إِلَىٰ جَبَلٍ يَعْصِمُنِي مِنَ الْمَاءِ ۚ قَالَ لَا عَاصِمَ الْيَوْمَ مِنْ أَمْرِ اللَّهِ إِلَّا مَنْ رَحِمَ ۚ وَحَالَ بَيْنَهُمَا الْمَوْجُ فَكَانَ مِنَ الْمُغْرَقِينَ

Kâle seâvî ilâ cebelin ya´sımunî minel mâ´(mâi) kâle lâ âsımel yevme min emrillâhi illâ men rahim(rahime), ve hâle beynehumal mevcu fe kâne minel mugrakîn(mugrakîne).

Oğlu cevap verdi: "Bir dağa sığınacağım, beni sudan korur." Nûh dedi: "Allah´ın merhamet ettiği dışında bugün hiç kimse için Allah´ın kararından kurtaracak yoktur." Ve ikisi arasına dalga girdi de o, boğulanlar arasına katıldı.
 


جَبَل
[HyperLink1] 13:31     الْجِبَالُ     l-cibālu     dağların
 
İsim         Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

وَلَوْ أَنَّ قُرْآنًا سُيِّرَتْ بِهِ الْجِبَالُ أَوْ قُطِّعَتْ بِهِ الْأَرْضُ أَوْ كُلِّمَ بِهِ الْمَوْتَىٰ ۗ بَلْ لِلَّهِ الْأَمْرُ جَمِيعًا ۗ أَفَلَمْ يَيْأَسِ الَّذِينَ آمَنُوا أَنْ لَوْ يَشَاءُ اللَّهُ لَهَدَى النَّاسَ جَمِيعًا ۗ وَلَا يَزَالُ الَّذِينَ كَفَرُوا تُصِيبُهُمْ بِمَا صَنَعُوا قَارِعَةٌ أَوْ تَحُلُّ قَرِيبًا مِنْ دَارِهِمْ حَتَّىٰ يَأْتِيَ وَعْدُ اللَّهِ ۚ إِنَّ اللَّهَ لَا يُخْلِفُ الْمِيعَادَ

Ve lev enne kur’ânen suyyiret bihil cibâlu ev kuttıat bihil ardu ev kullime bihil mevtâ, bel lillâhil emru cemîâ(cemîan), e fe lem ye’yesillezîne âmenû en lev yeşâullâhu le heden nâse cemîâ(cemîan),ve lâ yezâlullezîne keferû tusîbuhum bi mâ sanaû kâriatun ev tehullu karîben min dârihim hattâ ye’tiye va’dullâh(va’dullâhi), innallâhe lâ yuhliful mîâd(mîâde).

Kendisiyle, dağların yürütüldüğü yahut yerkürenin parçalandığı yahut ölülerin konuşturulduğu bir Kur´an mı olsaydı! Hayır, iş ve oluşun tümü Allah´ındır. İman edenler hâlâ ümidi kesip anlamadılar mı ki, Allah dileseydi elbette insanlara tümden hidayet verirdi. O küfre sapanlara gelince, sanayi olarak ürettiklerinin sonucu halinde başlarına gülle, tokmak türünden belalar inmeye devam edecek yahut o belalar onların yurtlarının yakınına konacak. Ta, Allah´ın vaadi gelinceye değin. Allah, vaadine asla ters düşmez.
 


جَبَل
[HyperLink1] 14:46     الْجِبَالُ     l-cibālu     dağları
 
İsim         Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

وَقَدْ مَكَرُوا مَكْرَهُمْ وَعِنْدَ اللَّهِ مَكْرُهُمْ وَإِنْ كَانَ مَكْرُهُمْ لِتَزُولَ مِنْهُ الْجِبَالُ

Ve kad mekerû mekrehum ve indallâhi mekruhum, ve in kâne mekruhum li tezûle minhul cibâl(cibâlu).

Tuzaklarını kurmuşlardı ama Allah katında da onlar için tuzak var. Zaten onların tuzakları dağları yerinden oynatacak türden olsa neye yarar!
 


جَبَل
[HyperLink1] 15:82     الْجِبَالِ     l-cibāli     dağlardan
 
İsim         Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

وَكَانُوا يَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا آمِنِينَ

Ve kânû yanhıtûne minel cibâli buyûten âminîn(âminîne).

Dağlardan güvenli güvenli evler yontuyorlardı.
 


جَبَل
[HyperLink1] 16:68     الْجِبَالِ     l-cibāli     dağlardan
 
İsim         Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

وَأَوْحَىٰ رَبُّكَ إِلَى النَّحْلِ أَنِ اتَّخِذِي مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا وَمِنَ الشَّجَرِ وَمِمَّا يَعْرِشُونَ

Ve evhâ rabbuke ilen nahli enittehızî minel cibâli buyûten ve mineş şeceri ve mimmâ ya’rişûn(ya’rişûne).

Rabbin, balarısına şöyle vahyetti: "Dağlardan evler edin, ağaçlardan ve insanların kurdukları çardaklardan da..."
 


جَبَل
[HyperLink1] 16:81     الْجِبَالِ     l-cibāli     dağlarda
 
İsim         Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

وَاللَّهُ جَعَلَ لَكُمْ مِمَّا خَلَقَ ظِلَالًا وَجَعَلَ لَكُمْ مِنَ الْجِبَالِ أَكْنَانًا وَجَعَلَ لَكُمْ سَرَابِيلَ تَقِيكُمُ الْحَرَّ وَسَرَابِيلَ تَقِيكُمْ بَأْسَكُمْ ۚ كَذَٰلِكَ يُتِمُّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ لَعَلَّكُمْ تُسْلِمُونَ

Vallâhu ceale lekum mimmâ halaka zılâlen ve ceale lekum minel cibâli eknânen ve ceale lekum serâbîle tekîkumul harra ve serâbîle tekîkum be’sekum, kezâlike yutimmu ni’metehu aleykum leallekum tuslimûn(tuslimûne).

Allah, yarattıklarından sizin için gölgeler oluşturdu. Dağlardan sizin için sığınak evler yaptı. Sizin için, sıcaktan koruyacak elbiselerle savaşta koruyacak elbiseler de yaptı. İşte nimetini üzerinizde böyle tamamlıyor ki, O´na teslim olup esenliğe ulaşabilesiniz.
 


جَبَل
[HyperLink1] 17:37     الْجِبَالَ     l-cibāle     dağlara
 
İsim         Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

وَلَا تَمْشِ فِي الْأَرْضِ مَرَحًا ۖ إِنَّكَ لَنْ تَخْرِقَ الْأَرْضَ وَلَنْ تَبْلُغَ الْجِبَالَ طُولًا

Ve lâ temşi fîl ardı merehâ(merehan), inneke len tahrikal arda ve len teblugal cibâle tûlâ(tûlen).

Yeryüzünde kasılıp kabararak yürüme! Çünkü sen, yeri asla yırtamazsın, uzunlukça da dağlara ulaşamazsın.
 


جَبَل
[HyperLink1] 18:47     الْجِبَالَ     l-cibāle     dağları
 
İsim         Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

وَيَوْمَ نُسَيِّرُ الْجِبَالَ وَتَرَى الْأَرْضَ بَارِزَةً وَحَشَرْنَاهُمْ فَلَمْ نُغَادِرْ مِنْهُمْ أَحَدًا

Ve yevme nuseyyirul cibâle ve terel arda bârizeten ve haşernâhum fe lem nugâdir minhum ehadâ(ehaden).

Gün olur, dağları yürütürüz de yeryüzünü çırılçıplak görürsün. İnsanları huzurumuzda toplamış, içlerinden hiçbirisini hesap dışı bırakmamışızdır.
 


جَبَل
[HyperLink1] 19:90     الْجِبَالُ     l-cibālu     dağlar
 
İsim         Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

تَكَادُ السَّمَاوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ وَتَنْشَقُّ الْأَرْضُ وَتَخِرُّ الْجِبَالُ هَدًّا

Tekâdus semâvâtu yetefattarne minhu ve tenşakkul ardu ve tehırrul cibâlu heddâ(hedden).

Bu söz yüzünden neredeyse gökler çatlayacak, yer parçalanacak, dağlar yıkılıp çökecek;
 


جَبَل
[HyperLink1] 20:105     الْجِبَالِ     l-cibāli     dağlar-
 
İsim         Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْجِبَالِ فَقُلْ يَنْسِفُهَا رَبِّي نَسْفًا

Ve yes’elûneke anil cibâli fe kul yensifuhâ rabbî nesfâ(nesfen).

Sana dağlardan soruyorlar. De ki: "Rabbim onları un ufak edecektir."
 


جَبَل
[HyperLink1] 21:79     الْجِبَالَ     l-cibāle     dağları
 
İsim         Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

فَفَهَّمْنَاهَا سُلَيْمَانَ ۚ وَكُلًّا آتَيْنَا حُكْمًا وَعِلْمًا ۚ وَسَخَّرْنَا مَعَ دَاوُودَ الْجِبَالَ يُسَبِّحْنَ وَالطَّيْرَ ۚ وَكُنَّا فَاعِلِينَ

Fe fehhemnâhâ suleymân(suleymâne), ve kullen âteynâ hukmen ve ılmen ve sehharnâ mea dâvudel cibâle yusebbihne vet tayr(tayre), ve kunnâ fâılîn(fâılîne).

Onu Süleyman´a derhal kavrattık. Herbirine hükümdarlık ve bilgi verdik. Dâvud´a dağları boyun eğdirdik. Kuşlarla beraber tespih ediyorlardı. Yapmak isteyince yapanlarız biz.
 


جَبَل
[HyperLink1] 22:18     وَالْجِبَالُ     velcibālu     ve dağlar
 
İsim         Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يَسْجُدُ لَهُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَمَنْ فِي الْأَرْضِ وَالشَّمْسُ وَالْقَمَرُ وَالنُّجُومُ وَالْجِبَالُ وَالشَّجَرُ وَالدَّوَابُّ وَكَثِيرٌ مِنَ النَّاسِ ۖ وَكَثِيرٌ حَقَّ عَلَيْهِ الْعَذَابُ ۗ وَمَنْ يُهِنِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ مُكْرِمٍ ۚ إِنَّ اللَّهَ يَفْعَلُ مَا يَشَاءُ ۩

E lem tera ennallâhe yescudu lehu men fis semâvâti ve men fîl ardı veş şemsu vel kameru ven nucûmu vel cibâlu veş şeceru ved devabbu ve kesîrun minen nâs(nâsi), ve kesîrun hakka aleyhil azâb(azâbu), ve men yuhinillâhu fe mâ lehu min mukrim(mukrimin), innallâhe yef’alu mâ yeşâ’(yeşâu).(SECDE ÂYETİ)

Görmedin mi göklerdeki kimseler, yerdeki kimseler, Güneş, Ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanlardan birçoğu hep Allah´a secde ediyor. Birçoğunun da üzerine azap hak olmuştur. Allah´ın hakir kıldığına ikramda bulunan olmaz. Allah, dilediğini yapar.
 


جَبَل
[HyperLink1] 24:43     جِبَالٍ     cibālin     dağlar-
 
İsim         Eril, Çoğul    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يُزْجِي سَحَابًا ثُمَّ يُؤَلِّفُ بَيْنَهُ ثُمَّ يَجْعَلُهُ رُكَامًا فَتَرَى الْوَدْقَ يَخْرُجُ مِنْ خِلَالِهِ وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَاءِ مِنْ جِبَالٍ فِيهَا مِنْ بَرَدٍ فَيُصِيبُ بِهِ مَنْ يَشَاءُ وَيَصْرِفُهُ عَنْ مَنْ يَشَاءُ ۖ يَكَادُ سَنَا بَرْقِهِ يَذْهَبُ بِالْأَبْصَارِ

E lem tera ennallâhe yuzcî sehâben summe yuellifu beynehu summe yec´aluhu rukâmen fe teral vedka yahrucu min hılâlih(hılâlihî), ve yunezzilu mines semâi min cibâlin fîhâ min beredin fe yusîbu bihî men yeşâu ve yasrifuhu an men yeşâu, yekâdu senâ berkıhî yezhebu bil ebsâr(ebsâri).

Görmedin mi, Allah, bulutları sürüyor, sonra onları kaynaştırıp iç içe sokuyor, sonra onları birbiri üstüne yığıyor. Nihayet, onların arasından yağmurun çıktığını görüyorsun. Gökten, ondaki dağlardan bir dolu indiriyor da onunla dilediğini çarpıyor, dilediğinden de onu yan geçiriyor. Onun şimşeğinin parıltısı, neredeyse gözleri alıp götürecek.
 


جَبَل
[HyperLink1] 26:149     الْجِبَالِ     l-cibāli     dağlar-
 
İsim         Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

وَتَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا فَارِهِينَ

Ve tenhıtûne minel cibâli buyûten fârihîn(fârihîne).

"Keyif içinde, dağlardan evler yontuyorsunuz."
 


جَبَل
[HyperLink1] 27:88     الْجِبَالَ     l-cibāle     dağları
 
İsim         Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

وَتَرَى الْجِبَالَ تَحْسَبُهَا جَامِدَةً وَهِيَ تَمُرُّ مَرَّ السَّحَابِ ۚ صُنْعَ اللَّهِ الَّذِي أَتْقَنَ كُلَّ شَيْءٍ ۚ إِنَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَفْعَلُونَ

Ve terel cibâle tahsebuhâ câmideten ve hiye temurru merres sehâb(sehâbi), sun’allâhillezî etkane kulle şey’(şey’in), innehu habîrun bimâ tef’alûn(tef’alûne).

Sen dağlara bakar da onları donuk, durgun görürsün. Oysaki onlar, bulutların dolaştığı gibi dolaşmaktadır. Herşeyi güzel ve mükemmel yapan Allah´ın sanatıdır bu. Yaptıklarınızdan gereğince haberdardır O.
 


جَبَل
[HyperLink1] 33:72     وَالْجِبَالِ     velcibāli     ve dağlara
 
İsim         Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَنْ يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْإِنْسَانُ ۖ إِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا

İnnâ aradnel emânete ales semâvâti vel ardı vel cibâli fe ebeyne en yahmilnehâ ve eşfakne minhâ ve hamelehal insân(insânu), innehu kâne zalûmen cehûlâ(cehûlen).

Biz emâneti göklere, yere, dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmekten kaçındılar, ondan ürktüler. İnsan ise çok zalim ve çok cahil olduğu halde onu yüklendi.
 


جَبَل
[HyperLink1] 34:10     يَا جِبَالُ     yā cibālu     dağlar
 
İsim         Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

وَلَقَدْ آتَيْنَا دَاوُودَ مِنَّا فَضْلًا ۖ يَا جِبَالُ أَوِّبِي مَعَهُ وَالطَّيْرَ ۖ وَأَلَنَّا لَهُ الْحَدِيدَ

Ve lekad âteynâ dâvûde minnâ fadlâ(fadlen), yâ cibâlu evvibî meahu vet tayr(tayre), ve elennâ lehul hadîd(hadîde).

Yemin olsun, biz, Dâvud´a katımızdan bir lütufta bulunduk. "Ey dağlar, onunla birlikte tespih edin ve ey kuşlar siz de." dedik. Ve onun için demiri yumuşattık.
 


جَبَل
[HyperLink1] 35:27     الْجِبَالِ     l-cibāli     dağlardan
 
İsim         Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ أَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَخْرَجْنَا بِهِ ثَمَرَاتٍ مُخْتَلِفًا أَلْوَانُهَا ۚ وَمِنَ الْجِبَالِ جُدَدٌ بِيضٌ وَحُمْرٌ مُخْتَلِفٌ أَلْوَانُهَا وَغَرَابِيبُ سُودٌ

E lem tere ennallâhe enzele mines semâi mâen, fe ahrecnâ bihî semerâtin muhtelifen elvânuhâ, ve minel cibâli cudedun bîdun ve humrun muhtelifun elvânuhâ ve garâbîbu sûd(sûdun).

Görmedin mi, Allah, gökten bir su indirdi. Onunla, renkleri çeşit çeşit meyveler çıkardık. Dağlardan da yollar var; beyaz, kırmızı, değişik renklerde. Ve simsiyah yollar da var.
 


جَبَل
[HyperLink1] 38:18     الْجِبَالَ     l-cibāle     dağları
 
İsim         Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

إِنَّا سَخَّرْنَا الْجِبَالَ مَعَهُ يُسَبِّحْنَ بِالْعَشِيِّ وَالْإِشْرَاقِ

İnnâ sahharnel cibâle meahu yusebbıhne bil aşiyyi vel işrâk(işrâkı).

Dağları onunla birlikte buyruk altına almıştık: Akşam sabah birlikte tespih ederlerdi.
 


جَبَل
[HyperLink1] 52:10     الْجِبَالُ     l-cibālu     dağlar
 
İsim         Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

وَتَسِيرُ الْجِبَالُ سَيْرًا

Ve tesîrul cibâlu seyrâ(seyren).

Ve dağlar bir yürüyüşle yürür.
 


جَبَل
[HyperLink1] 56:5     الْجِبَالُ     l-cibālu     dağlar
 
İsim         Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

وَبُسَّتِ الْجِبَالُ بَسًّا

Ve bussetil cibâlu bessâ(bessen).

Dağlar bir serpilişle serpildiğinde,
 


جَبَل
[HyperLink1] 59:21     جَبَلٍ     cebelin     bir dağa
 
İsim         Eril    Mecrûr İsim  Belirsiz  
    

لَوْ أَنْزَلْنَا هَٰذَا الْقُرْآنَ عَلَىٰ جَبَلٍ لَرَأَيْتَهُ خَاشِعًا مُتَصَدِّعًا مِنْ خَشْيَةِ اللَّهِ ۚ وَتِلْكَ الْأَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ

Lev enzelnâ hâzel kur’âne alâ cebelin le reeytehu hâşian mutesaddian min haşyetillâh(haşyetillâhi), ve tilkel emsâlu nadribuhâ lin nâsi leallehum yetefekkerûn(yetefekkerûne).

Eğer biz bu Kur´an´ı bir dağın üzerine indirseydik, her halde sen onu huşû ile boynunu bükmüş, çatlayıp yarılmış görürdün. Biz bu örnekleri insanlara hep veriyoruz ki, inceden inceye düşünebilsinler.
 


جَبَل
[HyperLink1] 69:14     وَالْجِبَالُ     velcibālu     ve dağlar
 
İsim         Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

وَحُمِلَتِ الْأَرْضُ وَالْجِبَالُ فَدُكَّتَا دَكَّةً وَاحِدَةً

Ve humiletil ardu vel cibâlu fe dukketâ dekketen vâhıdeh(vâhıdeten).

Yer ve dağlar yükletilip birbirine bir çarpılışla parça parça edildiğinde,
 


جَبَل
[HyperLink1] 70:9     الْجِبَالُ     l-cibālu     dağlar
 
İsim         Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِ

Ve tekûnul cibâlu kel ıhn(ıhni).

Dağlar, atılmış, renkli yün gibi olur.
 


جَبَل
[HyperLink1] 73:14     وَالْجِبَالُ     velcibālu     ve dağlar
 
İsim         Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

يَوْمَ تَرْجُفُ الْأَرْضُ وَالْجِبَالُ وَكَانَتِ الْجِبَالُ كَثِيبًا مَهِيلًا

Yevme tercuful ardu vel cibâlu ve kânetil cibâlu kesîben mehîlâ(mehîlen).

O günde ki yer ve dağlar sarsılır ve dağlar eriyip akan bir kum yığınına dönüşür.
 


جَبَل
[HyperLink1] 73:14     الْجِبَالُ     l-cibālu     dağlar
 
İsim         Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

يَوْمَ تَرْجُفُ الْأَرْضُ وَالْجِبَالُ وَكَانَتِ الْجِبَالُ كَثِيبًا مَهِيلًا

Yevme tercuful ardu vel cibâlu ve kânetil cibâlu kesîben mehîlâ(mehîlen).

O günde ki yer ve dağlar sarsılır ve dağlar eriyip akan bir kum yığınına dönüşür.
 


جَبَل
[HyperLink1] 77:10     الْجِبَالُ     l-cibālu     dağlar
 
İsim         Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

وَإِذَا الْجِبَالُ نُسِفَتْ

Ve izel cibâlu nusifet.

Dağlar un ufak edilip savrulduğunda,
 


جَبَل
[HyperLink1] 78:7     وَالْجِبَالَ     velcibāle     ve dağları
 
İsim         Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

وَالْجِبَالَ أَوْتَادًا

Vel cibâle evtâdâ(evtâden).

Dağları birer kazık yapmadık mı?
 


جَبَل
[HyperLink1] 78:20     الْجِبَالُ     l-cibālu     dağlar
 
İsim         Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

وَسُيِّرَتِ الْجِبَالُ فَكَانَتْ سَرَابًا

Ve suyyiretil cibâlu fe kânet serâbâ(serâben).

Dağlar yürütülmüş, bir serap oluvermiştir.
 


جَبَل
[HyperLink1] 79:32     وَالْجِبَالَ     velcibāle     ve dağları
 
İsim         Eril, Çoğul    Mansûb İsim    
    

وَالْجِبَالَ أَرْسَاهَا

Vel cibâle ersâhâ.

Dağları, demir atmış gibi oturttu;
 


جَبَل
[HyperLink1] 81:3     الْجِبَالُ     l-cibālu     dağlar
 
İsim         Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

وَإِذَا الْجِبَالُ سُيِّرَتْ

Ve izelcibâlu suyyiret.

Dağlar yürütüldüğünde,
 


جَبَل
[HyperLink1] 88:19     الْجِبَالِ     l-cibāli     dağlara
 
İsim         Eril, Çoğul    Mecrûr İsim    
    

وَإِلَى الْجِبَالِ كَيْفَ نُصِبَتْ

Ve ilel cibâli keyfe nusıbet.

Ve dağlara ki, nasıl dikildi!
 


جَبَل
[HyperLink1] 101:5     الْجِبَالُ     l-cibālu     dağlar
 
İsim         Eril, Çoğul    Merfû` İsim    
    

وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِ الْمَنْفُوشِ

Ve tekûnul cibâlu kel ıhnil menfûş(menfuşi).

Dağlar, didilmiş renkli yün gibi olur.
 


جِبِلَّة
[HyperLink1] 26:184     وَالْجِبِلَّةَ     velcibillete     ve nesilleri
 
İsim         Dişil    Mansûb İsim    
    

وَاتَّقُوا الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالْجِبِلَّةَ الْأَوَّلِينَ

Vettekûllezî halakakum vel cibilletel evvelîn(evvelîne).

"Sizi ve önceki nesilleri yaratandan sakının!"
 


جِبِلَّة
[HyperLink1] 36:62     جِبِلًّا     cibillen     kuşağı
 
İsim         Dişil, Çoğul    Mansûb İsim  Belirsiz  
    

وَلَقَدْ أَضَلَّ مِنْكُمْ جِبِلًّا كَثِيرًا ۖ أَفَلَمْ تَكُونُوا تَعْقِلُونَ

Ve lekad edalle minkum cibillen kesîrâ(kesîran), e fe lem tekûnû ta’kılûn(ta’kılûne).

Yemin olsun, şeytan, içinizden birçok nesli saptırmıştı. Aklınızı hiç işletmiyor muydunuz?